Olay
anını anlatacağım. Buradaki çoğu kişi gibi ilk günden beri oradaydık. İlk gün
derken bir gece girmişler iş makinalarıyla, yirmi kişilik bir grup engel olmuş.
Ertesi gün bir nöbet başladı. O gün gittik baktık ki insanlar çadırla
kalıyorlar, ertesi gün tedarikli gelip kalalım dedik. Ertesi gün gittik, orada
çadırlar vardı. Birsürü insan vardı, dört buçuk gibi giden gitti az insan
kaldı. Sonra haber geldi, dediler ki polis parka girecek hazırlık yapıyor.
Ben
hayatımda polisle adres sorma dışında bir yakınlıkta bulunmadım.
Bir
kere evimize hırsız girdi, onda da iki tane polis geldi, onun dışında bir
iletişimim olmamıştı polisle. Şimdi bunu duyunca ciddiyetin çok da farkına
varmadım açıkçası çünkü hiç bir hazırlığımız hiç bir şeyimiz yok. Yani boynumda
şalım bile yok ki her gün takarım, o kadar hazırlıksızız... Neyse sonra birisi
ortada toplanıyoruz dedi, çadırlardan çıktı herkes, ortada toplandık.
Oturmamızı söylediler, oturun ki hiçbir şey yapmayacağımızı anlasınlar, sadece
ağaçları koruduğumuzu anlasınlar, hiç bir eylemde değiliz diye. Oturduk, biz
bir arkadaşımla beraber en sağda oturuyoruz, polis karşıdan geliyor. O
manzarayı gördüğümde ilk kez korktum, aşırı korktum. Çünkü karşıdan böyle kütle
kütle polis geliyor. O kadar uzaktan geliyor ki, film gibi, bulutların içinden
polisler geliyor. Sonra biber gazı geldi. İnsanlar biraz panik oldu,
arkadaşımla beni diğer tarafa çekmeye çalıştılar. Ben bir kız olarak yanımdaki
erkeğe “Gitme, otur” dedim. O beni götürmeye çalışıyor ben “Hayır oturacağız
burda” diyorum. Neyse ardından birkaç tane daha biber gazı gelince hadi gidelim
dedik, yapacak birşey yok. Vallahi stratejik miydi yoksa içgüdüsel miydi
bilmiyorum ama polisin geldiği taraftan biz geri çıkmaya çalıştık ve hiç bir
polis yoktu orada. Önden bayağı koşturarak kaçtık ve kimse yoktu yanımızda. Ama
sanırım çok az insan o yolu tercih etmişti çünkü polis gelmeden önce, insanlar
polis önden geliyor, arkadan kaçın demişlerdi. O yüzden çoğu insan Divan’ın
ordan kaçmayı tercih etmişti. Biz aksırıp tıksırırken onlardan haber alamadık,
sıkışmışlar. En azından telefonlarını açıyorlardı, iyi olduklarını
öğrenebiliyorduk. En sonunda bir şekilde polisten kaçmayı başardılar. Sırrı
Süreyya Önder kepçenin önüne geçmiş, polisi durdurmuş. Bir kaç saat sonra biz
tekrar parka girebildik. Yani bizi Sırrı Süreyya Önder parka soktu tekrar ve
çok enteresan bir görüntüydü gerçekten. Bir kaç saat önce bizi oradan çıkarmaya
çalışan, insanlık dışı davranan polis, karşımızda tek bir sıra kurmuş duruyor
ve bizim söylediklerimizi dinlemeye maruz kalıyordu. İşte orada o müthiş
fotoğraflar çıktı. Kitap okuyan çocuk mesela. Bir tane adam vardı, o da çok
enteresan, 45-50 dakika boyunca alkışladı polisi. Ama polisle arasında 20 cm filan vardı. Hiç durmadan alkışlıyordu ve
polis buhranlar geçiriyordu, sigaralar yakıyordu ama adam hiç istifini bozmadı.
Onun yanında bir adam da 2 - 3 saat boyunca sadece polise gözünü dikip baktı
aynı yakınlıktan. Polis de bir süre sonra inat edip bakmaya başladı. Arada
gülüyorlardı. O bakışma çok hoşuma gitmişti. Etrafta bakışanları izleyen bir
kalabalık vardı. Çok komikti. En sonunda karşılıklı sigara yakıp tokalaşıp
bakışmayı bitirdiler. Bu arada günler o kadar uzun ki bir gün bana 5 - 6 günmüş
gibi geliyordu. O yüzden zamanı şaşırabiliyorum. Özellikle bir gün içinde üç
dört farklı yerde gaz yediğimiz için öyle geliyordu. Bu arada biz hiç
uyumuyorduk. Twitterdan facebooktan olaylar duyulmaya başlayınca insanlar saat
8 - 9 gibi gelmeye başladılar. Parkı diğer arkadaşlarımıza emanet edip o
saatlerde uyuyabiliyorduk. Sonra daha da kalabalıklaşmaya başladı.Bu arada ilk
günkü korkum orada bitti.
İlk
geldiler, onları tanımladım, ne yapabileceklerini gördüm ve onlara karşı hiçbir
korkum kalmadı, üstelik 2. şafak baskınında çok daha hayvani davranmalarına
rağmen...
Bu
sefer arkadaşım bize Karaköy’den maske almıştı. O kadar yabancıyım ki daha
takmayı bile bilmiyorum aldığım gibi duruyor maske. 2. gün daha kalabalıktık ve
bizi parktan çıkarmaya yönelik değil kıstırıp öldürmeye yönelik bir müdahaleyle
karşılaştık. Parktan çıkmaya çalışıyoruz, istediğinizi yapmaya çalışıyoruz,
neden kapatıyorsunuz her yeri? Ortada kalabalık bir grup, nereye gitsek oradan
gaz atıyorlar. En son biri iman gücüyle diyeyim kartonpiyer gibi birşey vardı,
orayı kırdı, altından asker gibi süründük, ufak bir uçurum vardı inşaat uçurumu
gibi oradan atladık, yolun karşısına geçtik, barikatı tırmandık, en son
Talimhane’deydik. Kendi tükürüğümden salyamdan boğuluyorum onu çıkartmam lazım
nefes almak için ama çıkarırsam biber gazını soluyacağım. Dedim ki herhalde
burada bitecek bu, bitmeli artık. Semt de değiştirdik Talimhane’ye geldik. Bir
arkadaşımın ayakkabısı kalmıştı parkta tek ayakkabıyla koşuyordu. Kendi
güvenliğimizden emin olduktan sonra parktaki diğer arkadaşlarımıza telefon
ettik. Arkadaşlarımızdan biri var ki tamamen tıbbi çözümlere karşı, kendi
kendini iyileştirebileceğini zanneder. Mesela bacağı sakatlanır, yürüyerek
geçeceğini düşünür, kolu çıkar, oturur. Onu aradım. Kendi sağlığını bu denli
önemsemeyen biriyle şöyle bir telefon konuşması yaşadım.
Aradım,
neredesin dedim, dedi ki “Burcu beni hastaneye götürmen gerek.”
Tuhaf
bir şekilde, ben kendimi hiçbir zaman soğukkanlı biri olarak tanımlamam ama
orada 20 yaş filan attım, yaşım büyüdü. Zaten bu arada yanımdaki ayakkabısı
düşen arkadaşımla aramızda bir yaş var ama o kadar ablası gibiyim ki onun.
Orada bana bir sorumluluk yüklendi, bir de bu süpersonik güçleri olan
arkadaşımdan böyle bir telefon alınca dedim ki eyvah, güçlü ol, sakin ol, hemen
onu bul ve hastaneye götür. Neyse bir yerde buluştuk biz, bindirdim hemen
taksiye, hastaneye gittik. Tam gözünün 1 cm altına biber gazı kapsülü yemişti.
Acayip şişti ama Allah’tan gözüne denk gelmedi diyorduk. Taksim İlk Yardım
Hastanesine gittiğimizde de yan sedyede kurtarmaya çalıştığı adam vardı ve o
adam yüzünden yüzüne kapsül gelmişti. Arkadaşımız bu sefer de doktor kimliğine
bürünüp adamla ilgilenmeye başladı. Dışarda arkadaşımızı bekleyen 10 kişi filan
var, o yaralıyla ilgilendi. Özetle güç bela gözünü muayene ettirdik, sonunda
hastaneden çıktık. Bekleyen 10 kişi iyi mi diye sordu, ben de “o kadar iyi ki
başka bir arkadaşını hastaneye götürdü dedim.” (Gülüşmeler) Sonra yolun
karşısındaki diğer hastaneye gittik, başka bir arkadaşım da bacağına gaz
bombası yemişti, orada tedavi oldu. O gün bana dediğim gibi 5-6 gün gibi
gelmişti. Ertesinde basın açıklaması olacağı söylendi. Basın açıklaması için
tekrar Divan Oteli’nin oraya gittik. Arabalar geçerken kornaya basmalarını
söyledik. Sonra baktık ki BBC tarafından kameraya çekiliyormuşuz. Bu sırada bir
arkadaşımızın dirseğine kapsül gelmiş, dirseği kırılmış, bir şekilde kendini
bir taksiye atmış, kendini çok belli eden bir kıyafeti sayesinde başka bir
arkadaşımızı görmüş uzaktan -ki o kıyafeti sonradan çerçeveletip asıp
çocuklarımıza göstermeyi düşünüyoruz-ona bağırmış ve o ona yardım ederek Şişli
Etfal’e kaldırmış. Arkadaşımız hala kolu alçıda geziyor. Basın açıklaması
yapılmış ama biz duymadık. Sonra akşam İstiklal filan günler biber gazlarıyla
geçti. Bir yazı gördüm ben o kadar tuhafıma gitti ki, hepiniz biliyorsunuzdur.
“-Şu sokak güvenli mi? -Hayır polis var.” Bu cevap artık komiğimize gidiyor,
normalleştirmişiz. Arkadaşımla da bir yerde buluşmak için bir yeri anlatmaya
çalışıyordum, “Hani bir gün maskesiz yakalandık ya, oradan kaçıyorduk” ya da
“İkinci barikatın orda buluşalım.” Artık günlük dilimize yerleşmiş bunlar ve
garipsemiyoruz. Kadınlara yapılan tecavüzler ve ölümler gibi. Ha bugün yine
biri mi ölmüş, tamam deyip geçmek gibi. Bu şekle bürünmüş.
Her
şey rağmen yeşil benim aklımdaki renk. Bütün pislikleri atabiliyor. Ben
olayları düşündüğümde aklıma sadece Gezi Parkı gelebiliyor, yeşil ağaçlar
gelebiliyor. Üstünü çok fazla şey örtmüş olabilir ama aradan sıyrılıyor
onlar.
Ses
yok. O kadar gürültünün içinde bir sessizlik var bende. İnsanların çığlıklarını
da duymadım. Çünkü o gaz toz bulutuyla beraber her yer beyaz olunca başka bir
yere çıkmışız da orada kimse kimseyi duyamıyor, gördüğünü çekip
çıkarabilirmişsin gibi bir his vardı. Ses yok hiç aklımda kalan. Ses olarak
tezahüratlar var o kadar.
Anı Sahibi: Burcu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder